İsim: Samara Yoko Heraschais
Cinsiyet: Bayan
Sihirsel Soy: Safkan
Asa: 46 cm gül ağacı , dikenli defne, Anka teleği ve edferha yüreği
Fiziksel betimleme
Uzun,siyah hafif dalgalı saçları ve de kahverenginin tonlarına yakın gözleri vardır. Beyaz ve soluk teni ufak bir sinsi bakışla soğur.Kirpikleri uzun olan Samara,surat çizgilerini bir hareketle bile değiştirebilir.
Kişiliği
Yoko sessiz biridir, çünkü etraftaki pek çok kişinin söyleyeceği şeyleri duymayı hakketmediğini düşünür. Kimseyi kendine denk görmez, herşeyi kendince yaşar. Çok çalışmayı seven biri değildir, herşeyin gerektiği kadarını yapar. Üstüne düşmeyen şeylere burnunu sokanlara tahammul edemez ve de Muggle doğumlulara...Çünkü onlar ona göre büyücüler için utanç kaynağıdır. O gibi kimseleri Hogwarts'a layık görmez.Fazla arkadaş canlısı değildir, ancak ona olumlu davranan birini terslemek gibi bir hareket yapmaz. Çok iyi bilirki, o kişi bir gün işine yarabilir.
Ailesi ve yaşamı
İngiliz anne ve babanın tek çocuğu olan Yoko, ailesiyle birlikte Londra'da yaşamaktadır.Annesi ve babası tam safkan olduğu için melez ve muggle kökenlilerden nefret eder.Bu aile her zaman kötü tarafta bulunmuş ve de ZAY üyelerine büyük bir kin beslemiştir.
RP örneği
Gün ağırıyor, gökyüzü her geçen dakika daha da pembeleşiyordu. Yağmur damlaları camları tok seslerle döverken, Yoko yeşil kadife koltuğun üstünde kıvrılmış uyuyordu. Ayakucunda yeni cilalanmış yanından ayırmadığı asası, yerde başını koyması gereken yastık vardı.
Gece geç ve yorgun gelmişti, yatağa çıkmak yerine kendini salonun ortasındaki kanepeye bırakmıştı. Annesi onu bu halde görse emindi ki çok kızardı, neyse ki bunu düşünmesine gerek yoktu. Bugün güzel bir gündü, çünkü bu kocaman evde yalnız olacaktı.
Rahatsız bir şekilde kanepede kıpırdandı, boynu tutulmuştu.Kanepeden hızla kalkıp iyice esnedi, bu esnemenin yeterli olduğuna kanaat getirdiğinde pencereye yöneldi. Yazın sonlarına doğru gelirken vakitsiz bir şekilde bulutlar bütün gözyaşlarını döküyordu.
Onlar da Yoko gibi sabırsızdı anlaşılan, olgunlaşmadan toprağa düşen tüm meyveler gibi. Gözü Gelecek Postası’na ilişti. Öylece okunmuş özensizce katlanmış ve kenara atılmıştı. Eğilip yerden aldı, bugüne ait değildi. İlgi çekici yönleri de vardı, örneğin birkaç sayfasının yırtılıp buruşturulması gibi. Ne yazık ki buna ayırıcak vakti yoktu, daha önemli sorunları vardı, açlığını gidermek gibi.
İyi bir sabah kahvaltısından daha iyi ne olabilirdi ki? Uykusunu tam olmasa da almıştı üstelik geriye bir tek yapacak iş bulmak kalıyordu. Fazla düşünmesine gerek kalmadan zaten bir uyarı notuyla karşılaştı. Kusursuz bir el yazısı ile '' Evde kal.. '' yazıyordu.
Sinir olmuştu, ancak yapabileceği bir şey de yoktu. Yavaş adımlarla odasına çıktı, dağınıklık arasında yan yana özenle dizilmiş kitaplarına merhametle baktı. Yarım bıraktığı kitabı kucağına alıp yatağına oturdu, ünlü iksirlerin yapımcılarından bahsediyordu. Sıkıcı oda cezalarının tek eğlencesiydi ona göre, her sayfada gerçeklikten kopup kitabın içindeymiş hissine kapılıyordu.
Birkaç sayfa okumuştu ki, onlarca sıradan kelimenin arasından Hogwarts ismi gözüne çarptı. Hogwarts’ın açılmasına kaç gün vardı acaba? İlk yazında saymıştı, her geçen gün için bir çizik atmıştı duvarın boşluğuna. Ama artık bırakmıştı çünkü kim söylediyse yalandı, sayılı gün hızlı geçmiyordu ona göre. Aksine her dakika uzun uzun tutunuyordu bir önceki saniyelere, günler kavuşmak bilmiyordu sıradakine...